Gün geçtikçe biraz daha önem kazanan ve kişisel yenilenme mekânı olarak içeriğini hızla geliştiren banyolar, sadece teknoloji, işlev ve mobilya ile değil, teması, atmosferi, aurası ile de öne çıkıyor. Artık günümüzün banyo tasarımlarında su ile baş başa kalmanın, arınmanın ve rahatlamanın altı çiziliyor.
İster muhteşem bir aromaterapi partisi yapın, ister jakuzide klasik caz eşliğinde uyuyun… Sonra raftan bir kitap seçin, day-bed’inize uzanın, arada sırada TV seyredin. Ve bunların tümünü banyonuzda yapın. Doğru; günümüz banyoları, kapıyı kapattığınız anda bunların tümünü yapabilmenizi sağlayacak şekilde tasarlanıyor. Sadece duş alıp fırlamıyor, uzun uzun bakım yapıyorsunuz, bir oturma-dinlenme köşeniz mutlaka oluyor, ayrıca iPod, iPad, DVD seyredebileceğiniz veya kitap-magazin okuyabileceğiniz bir multimedya köşeniz oluyor. Dilerseniz masaj masanızı da buraya alabiliyorsunuz. Fonksiyonelliğin yanı sıra görselliği de önemseyen yeni jenerasyon banyolar, sınırlarını aşarak genişliyor ve katma işlevler kazanıyor.
Banyo kültürünün bu denli ilginç değişiklikler yaşamasına şaşırmamak gerek. Nihai kullanıcılardan gelen talepler değiştikçe, firmaların ve tasarımcıların çalışmaları da o yönde oluyor, yeni ürünler yeni alışkanlıkları doğuruyor. Örneğin, artık banyo mobilyaları salon mobilyaları ile eşdeğer malzemelerle yapılıyor ve adeta salon ile mutfağın bir devamı olarak kurgulanıyor. Berjerler, day-bed’ler, sehpalar, puflar vb. –tarzı ne olursa olsun– banyolarda yerini alıyor. Sadece bununla da kalmış değil. Literatüre ‘ıslak mekân’ olarak geçen bu mekânın zeminindeki soğuk his, tasarım halılar ile dengeliyor. Burada günümüz banyolarının ‘salon konforunda olan, SPA atmosferi taşıyan ve yatak odasıyla yan yana/birleşik konumlanan mekân olarak stilize edildiğini de söyleyebiliriz.
Bunların tümüne ‘individual’s concepts’ diyoruz, yani bireye .zgün konseptler. Banyoyu yarım saat değil de dört saat kadar sıkılmadan ‘takılınabilecek’ bir alan olarak hayal ederseniz, o zaman bu vakti değerlendirirken yanınızda bulunmasını istediğiniz oyuncaklara ve enstrümanlara da o mekânda yer veriyorsunuz. Dolayısıyla mekân kişiselleşmiş oluyor. Bunun içine PSP’ler bile dahil ediliyor. Bunu belirtirken de mimarlığın uzun zamandır bireyi, tasarımın merkezi olarak konumlamayı beklediği gerçeğinin altını çiziyoruz. Banyoyu, kullanıcı ve ritüeller arasına sıkıştırmaktan kurtaran bu yaklaşım, merkezi dikkati insan üzerine topluyor ve onu günlük kullanımın bir parçası olmaktan ileri bir yere taşıyor. Kısacası, yerden ısıtma sistemli, yekpare camdan şehrin manzarasını veya ormanı seyreden, içinde saunası ve belki mini bir Türk hamamı bulunan bu banyolar sayesinde hepimiz birer yaşam gurmesine dönüşüyoruz. Zaten çalışma hayatının yorucu trafiğinde hangimiz daha azını hakediyoruz ki?