Ozan Ekşi’nin Kaleminden Doğaya Yakın Olma Trendi

Uluslararası fuarlar tek tek gövde gösterisi yapmaya devam ediyor; bu ajandanın gerçek temposunu elinde tutan trend tahmin ajansları da geleceğin ev modellerine dair yol haritalarını çizmeye devam ediyor. Bu haritalara dönüp baktığımızda iki zıt kutbun birbirine hayli yaklaştığını görüyoruz. Daha önceki gözlemlerimiz ve söylemlerimiz ‘lüksizm’ kavramının şekil değiştirdiğini ve gösterişi bir yana bırakıp cool ve klas bir çizgiye oturduğu yönündeydi. Şimdi konuya biraz da denge getiriliyor: Trend ajansları bu lüksizm rüzgarının aslında ‘basitliğe’ duyulan özlemle sadeleştiğini belirtmekteler. Bu basitleşme temelinde primitif duygulara sesleniyor. Hani o gerçeğin, gerçek hayatların peşinde koştuğumuz günlerin. Fazlalıkların olmadığı, ayağımızın altına bir sürü şeyin dolanmadığı, abartının kükremediği günlere… Şimdiki gayemiz de bu yönde basitleşmek isterken: Bütün çabamız, teknolojiyle hızlanan hayatlara inat yavaş, sahteliğe izin vermeyen, kalıcı materyallerin var olduğu huzurlu hayatlara erişmek.

Tasarım gezegeni sürdürdüğü sonsuz ve sınırsız koşunun dümenini kırarak “hadi al, bunu da al, bunu da al!!!” haykırışlarının yerine “az al, ama farklı olanı al” mottosunu yaymakta şimdilerde. Bu akımı podyumlar bile destekliyor ki Japon felsefesinin köklerine sarılmış tasarımcılar her şovda biraz daha puan topluyor.

Öyleyse nasıl olacak da bu iki keyif biraraya gelecek?

Aslında her birimiz büyük zevklerle değil, içinde sürpriz bulunduran küçük şeylerle daha çok mutlu oluyoruz. Biraz belirsizlik, biraz plansızlık, biraz yavaşlamak bize çok iyi geliyor. Hatta yavaşlamak da yetmiyor, bir süre tamamen durmak; içimizdeki serotoninmetre nerede yükseliyorsa, orada nokta koymak gerekiyor.  Önümüzdeki dönemde markaların tüketiciye yakınlaşmak için kullanacakları şifre de işte tam bu: Basitleş, kolaylaş, keyif al! Artık daha fazlasını değil, daha kullanışlısını vermek değerli. Hedef, kullanıcıyla dost olmak ve marka bağımlılığı yaratmaksa, en sofistike sistemleri bile anlaşılır hale getirerek sunmak, göz boyayan değil, gerçekten işe yarayan fikirler geliştirmek gerekiyor. Tüketicinin kalbine girmiş markaların da ortak özelliği bu zaten. Deneyimler, ürünü arındırmak ve anlamlandırmak için kullanılıyor. Çünkü mükemmelliği azaltarak yakalamak aslında çok daha zor. Kalitenin sesi sonuna kadar açık, lüzumsuz bir ilaveye ise kesinlikle geçit yok!

Dolayısıyla kalabalık, karışık ve yorucu olmak yerine rahatlatıcı, kolaylaştırıcı ve dengeleyici olma beklentisi, insanların birbirleriyle olan ilişkilerinde de, yaşama alanlarıyla olan ilişkilerinde de ilk sıraya yerleşecek. Tüm trendlerin içinde doğaya ve doğal olana yakınlaşma dürtüsünün bulunması da bu yüzden.

Öte yandan gereksiz süse yer vermeyen bu yeni yaşam biçiminde, ahşabın en natürel halinin, el işçiliği ile taçlandırılmasıyla oluşmuş mobilyalardan, bitki formlu duvar desenlerinden, duman grisi ve zeytin yeşili gibi doğa renklerinden ilham alacak, tüm bunları dore aynalar, bakır lambaderler, organik formlu lame puflarla birleştirecek ve el yapımı parlak mozaiklerin, minimalist ağaç dallarıya el sıkıştığı ‘basitlik klastır’ manifestosunu biz de takip edeceğiz.