Ellen DeGeneres deyince çok fazla sıfat geliyor aklımıza: Sunucu, komedyen, yazar ve artık bir iç mekân tasarımcısı. Bunu düşünmemizin nedeni ise yeni kitabı, Home.

Home, Ellen’ın son 25 sene içindeki en sevdiği ev projelerini, her birinden öğrendiklerini, benzer bir atmosfer yaratmak için okuyucuyla tavsiyelerini paylaştığı ve nihayet bir ‘iç mekân tasarımcısı’ olarak karşımıza çıktığı son kitabı. Sağlam görsellerle desteklenen bir tasarım/dekorasyon kitabı olan Home, bugüne kadar cinsel tercihi başta olmak üzere hiçbir konuda kimseden çekinmeyen Ellen’ı diğer işlerinden bir parça daha heyecanlandırıp geriyor çünkü bu kez söz konusu olan, kendi yaşam alanları. “Yaşamıma dair çok fazla paylaşım içinde olduğum için bir parça gerginim. İnsanların, dekorasyonun benim için bir iş kolu olmaktan ziyade gerçek ve kişisel bir tutku olduğunu anlamaları için bunu yapmam gerekiyordu” diyor ve devam ediyor: “Beni yakından tanımayanlar, ‘Ah, Ellen dekorasyonla da mı ilgileniyordu?’ diye düşünebilir, oysa bu çok uzun yıllardır süregelen bir şey.”

Tabii ki bugüne dek yaşadıkları şahane evlerin çoğunda Ellen kadar eşi Portia di Rossi’nin zevklerinin de payı var. “Portia, bana kıyasla art deco çizgisine daha yakın ama yaptığı her şey günün sonunda bana da hitap ediyor” diyor ve anlatmaya devam ediyor: “Aynı yerde, bir değişiklik yapmadan sabit durmakta zorlanıyoruz. Sürekli daha iyi bir ev arıyor ya da yaratıyoruz. Mutluyum, çünkü bu süreçlerin hepsini gerçekten çok seviyorum.”


Elbette her konuda olduğu gibi dekorasyon konusunda da rafine ve tutarlı bir dile sahip olmayı başarmak, bugünden yarına olabilen bir şey değil. Emek, çalışma ve gelişme istiyor. Ellen DeGeneres de olsanız bu hikaye tam da böyle. “Şimdi geriye dönüp baktığımda seneler içinde deneyip yanıldıkça bu konuda daha iyi hale geldiğimi gözlemliyorum. Kitapta bahsettiğimiz evler bir gece içinde oluşmadı. Çok alışveriş yapıyor, çok okuyor, çok fazla dergi ve kitap inceliyorum” diye anlatıyor. 1990’lardan bu yana 12’den fazla evi yenileyip dekore ederek satan Ellen’ın kriteri, ‘ele aldığı yerde gözüne değen her köşenin onu mutlu ve memnun etmesi’ ki bu da aslında her şeyi kapsayacak kadar büyük bir cümle.


“Yaşadığımız her ev için yakın dostlarımız, ‘burayı mutlaka fotoğraflamalısınız’ diyordu, biz de sözlerini dinleyip yapıyorduk. Kenarda binlerce fotoğraf birikmişti ama onları değerlendirmiyorduk da. Derken, bunun benim için ne büyük bir tutku olduğunu bilen bir dostum, tüm bu verilerden bir kitap oluşturmam gerektiğini söyledi. Bu süreçten de ayrıca keyif alacağımı düşünüyordu çünkü” diyor. Anlıyoruz ki Ellen’ın arkadaşının bu tavsiyesi son derece yerindeymiş.

Ellen, dekorasyondan çok keyif alsa da bir evi renove etme sürecinin her aşamasını çok sevmediğini de itiraf ediyor. Örneğin inşaat süreci. Müteahhitler. Toz duman. Bu kısımlarla ilgilenmek istemiyor pek. Oysa mobilyalar, aksesuarlar, objeler ve hikayeler öyle mi? O da daha çok işin bu kısmına odaklanmayı seçiyor.

Ellen ve Portia’nın en ünlü yatırımlarından biri olan, Los Angeles’ta bulunan 100 dönümlük Horse Ranch, 1920’li yıllarda William Powell tarafından inşa edilmiş ve bugüne gelene kadar bir manastır, bir rehabilitasyon merkezi ve ağıl olarak kullanılmış. Portia’nın atlara duyduğu sevgi ise burayı satın almalarına vesile olmuş. Sekiz kabin, çok sayıda ahır ve ağıldan oluşan yapının ‘sanki başka bir gezegene aitmiş gibi’ göründüğünü söylüyor Ellen. Kitapta adım adım burayı nasıl bugünkü haline dönüştürdüklerine ve dikkat edilmesi gerekenlere yer veriliyor.

Bildiğimiz Ellen DeGeneres tarzıyla…