Vancouver’ın kuzeyindeki Whistler kasabasında konumlanan bu etkileyici dağ evi , ev sahiplerinin yazın dinlenme, kışın kayak evi olarak dört mevsim keyfini çıkardıkları gizli bir cennet. Doğayla bu denli bütünleşebilmesinin sırrıysa doğal materyallerin hakimiyeti…

Ormanın içinde, göl manzarasıyla baş başa kaldığınız, etrafınızı yeşilliklerin sardığı bir dağ evindeyseniz, bu huzuru kolay kolay hiçbir şey bozamaz! Kanada’nın en büyük kayak ve snowboard merkezlerinden biri olan Whistler kasabasındaki bu görkemli dağ evi , Olson Kundig Architecture imzasını taşıyor. Projenin tasarım ve uygulama aşamasını yürüten Olson Kundig, yemek masası gibi dağ evi için özel tasarlanan parçaların da bir kısmının tasarımını gerçekleştirmiş.

Evin yalın fakat dikkat çekici dış cephesi, keskin formunu saran dev cam ve ahşap blokların hakimiyetiyle bulunduğu doğanın içine karışmasını sağlıyor. Yerden yüksekliği ise, özellikle bahar aylarında ağaçların yeşillenmesiyle, ormanı evin bir parçası gibi hissettiriyor. Bilinen bir kaçış noktası olan kasabanın şehirle arasında yalnızca iki saatlik bir mesafe olmasına rağmen, dağ evi konumuyla şehrin tüm karmaşasından ve kalabalığından kopmuş hissi veren bir mahremiyet alanına sahip.

Dış cephede kullanılan ahşap ve cam ağırlıklı malzemeler sayesinde doğayla bütünlük kurulmuş.

Göl ve orman manzarası, yatak odaları ve banyoda dahi sonsuz bir huzur ve tazelenme kaynağı olmuş.

Evin fazlalıklarından arınmış, nitelikli bir estetik zevkin yansıması olan tasarım çizgisi, hem mimarisi hem de iç mimarisinin dinlendirici bir etkide olmasını sağlıyor. Pek çok kez kış sporları için en iyi adreslerden biri seçilen ve hatta 2010 yılında Kış Olimpiyatları’nın yapıldığı Whistler’da yer alan dağ evi, projenin mimari ekibi tarafından “Ski House” olarak adlandırılmış ve isminin hakkını verecek şekilde, bir odası yalnızca kayak ekipmanları için ayrılmış. Dağ evi nin modern formların öne çıktığı iç mimarisi, ev sahiplerinin dikkatini kesintisiz bir biçimde doğa manzarasına odaklayabilmelerini sağlıyor. Dev cam panel duvarlar yalnızca doğayla iletişimi güçlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda evin fazlasıyla gün ışığı alarak, aydınlık ve ferah ambiyansa kavuşmasını sağlıyor. Bu noktada güçlü tasarımların, fonksiyonun estetikle buluşmasının yarattığı keyfi de es geçmemek gerekir… Kalabalık ve misafir ağırlayan bir aile için tasarlanan dağ evinde cam, ahşap ve beton malzemeler ön planda.

 

Sıcak toprak tonlarının hakimiyetindeki dağ evinde Franco & Matteo Origoni tasarımı bar sandalyeleri 1920 R’den, Mario Bellini tasarımı yemek masası sandalyeleri Cassina‘dan alınmış. Yemek masasının tasarımıysa projenin yönetici mimari Tom Kundig‘e ait.

Cam duvarlar, gün ışığı ve doğa manzarasını içeriye taşıyor. Toprak tonlarındaki ikonik tasarımlarla dengeli bir kurgu oluşturulmuş. Salonu iki bölüme ayıran şömine, metal sürgülü kapaklarıyla sıcaklık ayarının yapılmasına imkan veriyor. Salonda, Van Sickle Design doğal yün halı ve ahşap bank formlu kahve sehpası, Piero Lissoni tasarımı kanepe, Finn Juhl tasarımı koltuklar gibi ikonik tasarımlar yer alıyor.

Ana kattaki yatak odasına ek olarak iki misafir odası bulunuyor. Dev cam pencerelerin dışındaki yarı paslanmaz metalden çelik yatay panjur sistemi gerektiğinde evi dışından tamamen kapatabilme özelliğiyle hem mahremiyet sağlıyor hem de sert gelen ışıkların içeride yer alan döşeme ve sanat eserlerine zarar vermesini engelliyor.

Elbette herkesin kendini tazelemek, gündelik yaşamın stresinden, işinden, problemlerinden arınmak ve biraz ruhunu beslemek için farklı yöntemleri vardır. Kendinize güzel bir kaçış rotası belirleyip, biraz sakinleşmek ve doğayla kucaklaşmaksa bunun en kesin yöntemlerinden biri. Doğanın iyileştirici gücü, dinlendiren sakinliği, biz bozmadıkça toprağın her an yeni yaşamlar sunmak için hevesi aslında müthiş bir ilham kaynağı. Doğayı, tamamen yaşantımızın bir parçası yapmanın nasıl bir etkisi olacağının cevabını denemeden bilemesek de bunu yalın ve sofistike bir biçimde yapmanın mümkün olduğunun en güzel kanıtı bu etkileyici dağ evi…