Grey’s Anatomy’nin femonen oyuncularından Patrick Dempsey ve ailesi, efsanevi mimar Frank Gehry’nin 1960’larda tasarladığı bir yapıdan dönüştürülen muhteşem evlerinde doğayla iç içe mutlu bir hayat sürüyor.
Zamanın, bir zamanlar avangard ve sıradışı olanı, kendi akışı içinde doğallaştırıp olağanlaştıran bir yanı var. 1968 yılında Gehry de Malibu’da, sanatçı Ron Davis için bir ev-stüdyo olarak bu yapıyı tasarlamaya koyulduğunda form ve malzemelerle giriştiği deneylerde de yeni bir bölüm başlatmış oluyordu. Neredeyse 50 sene sonra, bugün Gehry mesleğinde gelebileceği en iyi yere gelip olabilecek her ödülü almış, ‘rüştünü ispat etmek’ deyimini çoktan fersah fersah geçmiş bir mimar. Durum bu olunca, elinden çıkan bir yerin vasat olma olasılığı hiç yok. Dempsey’in evini böyle de okuyabiliriz.
Hatta şöyle bağlayalım: Bir zamanlar Davis için yarattığı, paralelkenar formlu, katlanmış metal ile kaplı ev-stüdyo, bugün Dempsey, eşi ve üç çocuğunun birlikte paylaştığı bu eve dönüşmüş. Sezonlardır devam eden ve dünyanın en fenomen dizilerinden biri olan Grey’s Anatomy dizisinin başrol oyuncularından Dempsey, beş sene önce ev arayışıyla yola çıkarken kafalarındaki resim için şöyle diyor: “Ufak bir araziye ve bolca yaşam alanına ihtiyacımız olduğunu biliyorduk. Aynı zamanda mimari manada da duruşu olan bir yer istiyorduk. Bu yapıyı gördüğümüz anda özellikle dış cephesinin sadeliği ile iç mekânların genişliği ve dinginliği ruhumuza hitap etti. Gözünüzün değdiği hiçbir şey sizi hayalkırıklığına uğratmıyordu.”
Elbette yapının bohem bir sanatçı atölyesinden kalabalık bir ailenin yaşamına uygun bir yer haline dönüşmesi bugünden yarına hemen gerçekleşmemiş. Satın aldıkları sırada evin dış cephesi genel olarak bir arada ve derli toplu; iç mekânlar ise ev sahipleri spa-fitness zinciri sahipleri Sue ve Alex Glasscock tarafından renove edilmiş haldeymiş. Dekorasyonda Michael Lee, peyzaj tasarımında ise Scott Shrader ile çalışan çiftin zevkleri, Dempsey ve eşininkiyle örtüşünce işler bir parça kolaylaşmış. “Glasscock’ların yaptıklarına hayran kaldık ve vizyonlarına saygı duyduk. Bu nedenle Scott’a kafasındakileri uygulayarak yola devam etmesi için bir şans daha verdik” diyor Patrick.
Scott Shrader ise, “Glasscock’lar için bu projeyi ele almam 10 sene öncesine rastlıyor. Buranın kocaman kocaman bir karmaşanın içinde bir mücevher gibi parladığını hatırlıyorum” diye ekliyor. Yaklaşık beş bin metrekareye yayılan ve Glasscock’ların Tin House, Teneke Ev ismini taktıkları ve hatta giriş kapısına süslü harflerle yazdırarak adını resmileştirdikleri ev için Shrader, zeytin ağaçlarıyla gölgelenen arazide ince çakıl taşlarını baz aldığı bir yaklaşım belirleyerek; ön ve arka cepheleri geri dönüştürülmüş arnavutkaldırımı taşlarıyla döşemiş. Yapıyı ve mahremiyeti korumak için ise yemyeşil ağaçlarla kaplı teraslı bahçeleri plana dahil ederek; onların içlerine monte edilmiş oturma alanları ve alçak duvarlar ile buraları sıkça kullanılan yaşam alanlarına dönüştürmüş. “Patrick ve eşi Jillian’ın buraya taşınmalarıyla evin dinamikleri de değişmiş oldu. Yeni ihtiyaçlara uyum sağlamak adına dış mekânları ailece kullanılabilecek hale getirdik. Futbol oynamak için geniş çim bir alan, içinde pizza fırınının olduğu açık havada bir mutfak, örgü-hasır bir gölgelik ile üstü kapatılmış esintili bir yemek alanı tasarladık. Dempsey’nin günden güne büyüyen ve tavuk, sıpa, tavşan, keçi ve domuzlardan oluşan hayvanat bahçesi için ayrılmış alanlar ile her daim araziyi koruyan üç nefis köpek, hep bir arada huzurla yaşıyorlar. Glasscock’ların biniş alanı olarak kullandıkları arazi ise şimdi sebze ve çiçeklerin ekim alanına dönüştürülmüş. Dış mekândaki yemek alanı, Teak Nichols Design’dan mobilyalar ile tamamlanmış.
Evin tamamına sıcak ve komün bir atmosfer hakim. Gehry’nin planladığı şekilde bırakılmış alanların hepsi yaratıcılığa ilham vermek üzere yerli yerinde duruyor. Dempsey’nin eşi Jillian genelde asma katta bulunan heykel stüdyosu veya mücevher atölyesinde zaman geçiriyor. Kendine has bir çizgide ilerleyen iç mekânlara samimiyet ve yaşam enerjisi katmak üzere ekstra bir yardım adına dekoratör ve moda editörü Estee Stanley’den de yardım alan çift, bunun için Stanley’e kısmi duvarlardan yararlanılmasını rica etmiş. Zeminlerdeki organik dokuda ve bal tonlarında ilerleyen Stanley, çok sayıda antika ve zengin vintage objeyi dekorasyona dahil ederek isabetli bir hamlede bulunmuş. Buraya özel tasarlanmış mobilyaları zeki ve konforlu köşelere bölüştürmüş.
Patrick Dempsey, ortaya çıkan sonucu şöyle yorumluyor: “Estee, daha sert ve maskülen duruşlu bir mimari stile feminen bir enerji kattı. Ayrıca biriktirmeyi sevdiğimiz sanat eserleri ve antikaların tarzını da çok iyi kavrayarak dekorasyonu bu manada da çok iyi tamamladı.”
Öyle, çünkü evin tamamı aslında bir sanat eseri.