‘Loft’ kelimesini aslında daha çok New York’ta yaşayanlardan duyduk daha önce. Terk edilmiş binalarda yer alan bu ev tipinde, duvarsız, separatörsüz, geniş, yüksek tavanlı, ferah, kolonların arasından uçsuz bucaksız metrekarelere yayılmış bir ev kompozisyonu, mutfağı, yatağı, çalışma alanını, vs. aynı alanda birleştirip, yıpranmış tuğla duvarların arasında biraz da bohem bir atölye-ev havası estiren bir atmosferi tanımlardı. Dünyanın en sık görülen ev tipi olmadığı için, rahatına düşkün ve orijinallik isteyen herkesin hayallerini süslerdi.

Ancak yıllar sonra, özellikle de kentlerde ‘tek başına yaşam’ın popülerleşmesi veya ‘iki kişilik çalışan aileler’in sayılarının hızla artmasıyla, -hali hazırda bir booming yaşayan- emlak sektörü, talebi arza güncelleştirilmiş loft tipi dairelerden oluşan kuleler tasarlayarak dönüştürdü. Modernist kule çalışanları, bu yeni mimari yaklaşımı o kadar hızlı ve kolayca benimsediler ki artık loft tarzı, neredeyse Amerika’daki ününü buraya teslim edecek gibi.

Kaldı ki, (tıpkı yıllar öncede olduğu gibi) zamanında kent merkezinde kurulmuş olan sanayi bölgelerindeki depo, fabrika ve atölyeler yavaş yavaş şehir dışına taşındıkça, bu binalar işyeri olarak değil, konut olarak değerlendirilmek suretiyle, müstakil bireylerce satın alınıyor ve renovasyonu keyifle birleştiren pek çok yaratıcı yatırımcı, ‘eski sanayi’ bölgelerine kendi ‘loft’larını kondurdu. Ama genel olarak bu yeni yaşam tarzı öncelikle, ailelerinin apartman dairesi hayatından sıkılmış, dinamik ve iyi kazanan genç nesil tarafından ya da tempolu yaşayan yüksek gelirli profesyoneller tarafından tercih edildi ve edilmekte.

Bu geniş hacimli, yüksek tavanlı ve büyük pencereli mekânlar için mobilya seçmek, dekorasyon yapmak, bir tarz tutturmak çok da kolay değil. Tek ve açık planlı mekan, dışarıda görünen tesisat boruları, kirişler ve taşıyıcı kolonlar gibi unsurlar, loftlara dekoratif olarak fazla seçenek bırakmıyor. Örneğin klasist veya gösterişli bir dekorasyon tarzını seçmek işin doğasını bozuyor. Dolayısıyla gidilecek yolda modernist ve maskülenist davranmak, zaman zaman çağdaş sanat eserlerine veya tasarım heykellere yer vererek, vintage veya bir iki parça antik kullanarak yaşam gustosu olan bir denge kurmak gerekiyor. Elbette ki ‘rahatlık’ temasını göz önünde bulundurmak en önemli kriter: Bu noktada en konforlu yaşama, uyuma ve yemek yeme alanlarının belirlenmesi şart.

Işığın en kuvvetli olduğu noktaya yaşam ve çalışma alanlarını konumlandırmak, karanlık köşelerde uyuma alanını sabitlemek de bir fikir. Mekanları biraz birbirinden ayırmak için, arkası kapalı olmayan, çift yönlü kullanılan bir kitaplık ünitesi kullanmak, farklı renkte halılarla algıyı ayrıştırmak mümkün; ayrıca sadece belirli bir bölgeyi platformla yükseltmek, tavandan sarkan, bağımsız perdelerle sınırları belirlemek de kolay.

Mobilyalara dönecek olursak, hamlık duygusu loft tarzı evlerin DNA’sında var, bu bir gerçek. Bu doğrultuda, evin mimarisindeki (örneğin sıva/tuğla bırakılmış duvarlar, beton efektli zeminler gibi) hamlık duygusu, ham ahşap mobilyalar, mermer ve taş gibi yine doğadan gelen malzemelerle çalışılmış tasarımlar veya çevreciliği önemseyen yüksek teknoloji ürünü sistemlerle birleştirilebilir (zaten loft tarzı yaşamı seçen bir kentlinin, geleneksel çözümler yerine reformist seçimler yapması, rastgele yerine iyi düşünülmüş, değeri, fonksiyonu ve teması olan ürünlere yönelmesi beklenir). Ancak mekan, çok da mekanik de durmaması için tekstillerle bol miktarda yeşil bitkiyle yumuşak ışık düzenekleriyle de ısıtılabilir. (Bana sorarsanız eskitilmiş bir Chesterfield, kalabalık yemekler için ada çözümlü bir süper-teknolojik mutfak ve bir köşede irili ufaklı mumlarla yaratılmış bir köşe, gerçek bir loftun ‘olmazsa olmaz’larıdır bu arada…). Öte yandan, mobilya seçerken çekmeceli, dolaplı, bazalı mobilyaları da göz önünde bulundurmak gerekir çünkü depolama, loftların en önemli sorunlarından biri haline dönüşebilir. Bunu önlemek için, depolama potansiyelleri bulunan mobilyalara yönelmek veya asma tavanla, gözden kaybolabilecek bir depolama alanı yaratmak gerekebilir.

Kısaca, loft günümüzün adeta kişisel yaşam alanı değil de sahnesi gibi. Büyüklüğü, ferahlığı, akışkan alanları ve brüt kokusuyla tam bir arena. Kentin tüm klişeleşmiş ve monotonlaşmış sistemine karşı bir jest gibi. Yani hayata bakışını değiştirmek ve akışını yönetmek isteyenler için kaçırılmaz bir deneyim. Neden olmasın ki?